• Adan Zye Evlilik
İstanbul Toplantı ve Düğün Salonu İşletmeleri Esnaf Odası

A'dan Z'ye Evlilik


GELENEKLER
EVLİLİĞE DAİR SÖYLENENLER
RİSKLİ AKRABA EVLİLİKLERİ
MUTLULUĞUN SIRRI
BUNLARI KONUŞUN
EVLİLİK YAŞI
ARKADAŞ MI SEVGİLİ Mİ?
EVET DEMEYE HAZIR MISIN?
KISKANÇLIK
ALIŞVERİŞ LİSTESİ
MEKAN SEÇİMİ
HAZIRLIK PROGRAMI
SAĞLIK TESTLERİ
SÖZ KESME

GELENEKLER

Medeniyetlerin bir arada buluştuğu Türkiye'de düğün gelenekleri illere göre değişmektedir. Kültür, ekonomi, coğrafi konum ve tarihin zenginliği evlilik çeşitlerini de çoğaltmıştır. Modern kentleşmeyle birlikte evlilik kültür zenginliği zamanla kaybolmaktadır. Evlilik gelenekleri yüzünden bir çok çift sorun yaşamış ve yaşamaktadır. Evlenecek olanlar, yakınlarını evlendirenler, gelin ve damadın yöresinde ki düğün geleneklerini öğrenip, elinden geldiğince uygulamaya çalışırsa, meydana gelebilecek olumsuzlukları da ortadan kaldırmış olur.

EVLİLİĞE DAİR SÖYLENENLER

Herley Guerley
Evlilik hiçbir zaman insanın kişiliğini, huylarını silip, yerine yenisi koymaz. Kocasının bambaşka bir insan durumuna getirmeyi düşünen kadın, kısa sürede yanıldığını anlar.

Fanny Lewald
Ve biz kadınlar 17 yaşımızdan başlayarak oturuyor, bekliyor ve ümit ediyoruz; işssiz, güçsüz, kuluçkaya yatmış, bir günden öbürüne sabırsızlıkla, çaresizliğimizi bağışlamak için bizi yeterince seven bir erkeğin gelmesini bekliyoruz.

Nena O'Neill
Çiftler birbirlerini sevmek, saymak ve ölünceye kadar birlikte yaşamak yeminleriyle evlenirler. Bunlar ancak meleklerin tutabileceği yeminlerdir. Evli çiftlerin büyük bir çoğunluğu, can sıkıntısı içinde, evliliğe sadece getirdiği kolaylıklar nedeniyle katlanıyorlar ve buz gibi soğuk ve katı bir yaşam biçimi sürdürüyorlar.

Emma Goldman
Her evliliğin ardında iki cinsi de yaşamları boyunca sarmalayan çevre vardır; çevreleri birbirinden öylesine farklıdır ki, kadın ve erkek birbirlerine hep yabancı olarak kalmaktadırlar. Birbirlerinden, aşılmaz bir batıl inanç, töre ve alışkanlık duvarlarıyla ayrıldıklarından, evlilik, birbirlerini tanımalarına ve karşılıklı saygı göstermelerine olanak vermez. Bunlar olmayınca da birleşmeler başarısız kalmaya mahkumdur.

Betty Friedan
Araştırmalarda, ev kadını tarafından harcanan enerjinin büyük bir kısmının gereksiz olduğu sonucuna varılmıştır. Başka araştırmalarla da, kadınların gerektiğinin iki katı daha fazla çalıştıkları kanıtlanmıştır. Kadınlar; gereksiz adımlar ve boş hareketlerle enerjilerini boşuna harcamaktadırlar.

RİSKLİ AKRABA EVLİLİKLERİ

Türkiye gibi akraba evliliklerinin yoğun olduğu ülkelerde, sakat bebek doğumları çok sık görülmektedir.
Akraba evliliklerin görülmesinin sebepleri arasında genellikle, aileye ait mal varlığının dağılmaması, aile bireyleri arasındaki sevgi ve saygıyı korumak, akrabaların evlilik ve sosyo ekonomik beklentilerinin aynı olması ve karşı cinsle rahat iletişime girememe gibi etkenler sayılabilir.

Akrabalar arasında yapılan evliliğe endogami denilmektedir. Kalıtımın taşıyıcısı genlerdir. Bizler nesiller öncesinden gelen atalarımızın bize hediye ettiği genetik kalıtımla yaşama başlamaktayız.
Vücudumuzun büyüyüp gelişmesi ve çalışması genlerimizin kontrolü altındadır. Yaşamın temel taşı olan gen’ler, bir DNA molekülünündeki belirli bir özellik içeren kesitine verilen addır.
Her bir gen ya da birkaç gen kümesi bizdeki bir özelliğin bilgisini içerir. Anne ve babadan eşit olarak geçen genler, bizdeki tüm yaşam duvarlarını örer.
Genler hücrelerde bulunan kromozomların kısımlarıdır. Dolayısıyla genler, kromozomlarla birlikte çoğalarak, hücre bölündükçe yeni hücrelere geçerler.
Kişide her genin, biri anneden biri babadan gelmiş olan iki kopyası (aleli) bulunur. Bazen genin bir kopyasının yapısı bozuktur ve bu bozuk kopya yüzde elli olasılıkla çocuğuna geçer. Bozuk bir gen, kişinin bazı vücut işlevlerinin bozulmasına neden olur.

Bir karaktere ait olan özelliğin diğerine baskın olması halinde o karaktere baskın (dominant) gen , baskın olmayan gen’e resesif (çekinik) gen denir.
Bir karakterin çıkması, iki aynı gen frekansının karşılaşması demektir. Eğer bir hastalığa ait gen (resesif) anneden aktarılırken, babadan da aynı (resesif) gen ile karşılaşırsa o hastalık mutlaka doğacak olan çocukta çıkacaktır.

Eğer , anneden resesif gen, babadan da dominant gen karşılaşırsa bu sefer doğacak çocuk da tıpkı anne ve babası gibi hastalığın taşıyıcısı olacak, ama o hastalık açığa çıkmayacaktır.
Aynı karakterde iki resesif genin karşılıklı gelmesi çekinik alleller sonucu hastalık çıkar. Anne ve babadan iki baskın gen (dominant) alan çocuk (baskın alleller) ise tamamen sağlıklıdır.
Dolayısı ile, akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede , resesif genlerin birbirleriyle karşılaşma ihtimalleri, daha fazla olacaktır.
Buna örnek olarak kahverengi ve mavi göz renklerini ele alalım. Kahverengi göz rengi dominant gen (baskın) olsun , diğeri için de mavi ise (çekinik) resesif gen diyelim. Anne-babadan birinin göz renginin mavi (m), diğerinin kahverengi (K) olduğunu düşünelim.
Bebekler anne-babalarından kalıtımla; kahverengi-kahverengi (KK), kahverengi-mavi (Km), mavi-kahverengi (mK) ve mavi-mavi (mm) genler gibi dört ihtimal almış olurlar. İlk üç durumda bebeğin gözleri kahverengi (baskın renk olduğu için), son şıkta ise mavi (çekinik renk olduğu için) olacaktır.

KK=K Km=K mK=K mm=m

İnsanlar birçok kalıtsal hastalığın genini taşır. Normal aile yapısında da hamilelikte çocuğun hastalıklı doğma olasılığı %25, taşıyıcı olma olasılığı %50, genin bozuk kopyasını hiç almamış olma olasılığı ise %25'tir.
Akraba evliliklerinde aynı soydan geldikleri için anne ve babanın aynı genin bozuk kopyasını taşıma, yani hastalığın taşıyıcısı olma olasılığı çok yüksek olduğundan çocuklarında hastalıkların oluşma şansı çok daha fazladır.

İşte akraba ile evlenme, zararlı baskın ve çekinik genlerin üst üste gelerek frekanslarının çakışması sonucu ortaya çıkma ihtimalini artırdığından genetik hastalıkların görülmesine yol açabilmektedir.
Bunların çocukta görülmesi için ana ve babanın her ikisinin de en az bir zararlı çekinik gene sahip olması gerekir. Biraz önceki göz rengi örneğinde olduğu gibi, mavi göz renginin çekinik genleri, hem anneden hem babadan gelirse, çocuk mavi gözlü olacaktır.

Dolayısı ile akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede , zararlı (resesif) genlerin birbirleriyle karşılaşma olasılığı fazla olacaktır. Akraba ile evlenme, kalıtımla geçen hastalıkların bulunduğu ailelerde bu yönden sakıncalıdır. Böyle durumlarda bazı çekinik genler çakışabilecek ve böylelikle hasta çocukların doğma ihtimali artacaktır.
Hastalığın çıkması, iki resesif genin karşılık olarak bir araya gelmesi demektir. Bilindiği üzere resesif genler hastalık taşıyan genlerdir.
Ailede genetik dağılım ,erkek ve kız kardeşlerde, genellikle genlerin yarısı birbirinin aynıdır.

Gen ortaklarının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar, dede ve ninelerin dörtte bir genine sahiptir. Yeğenlerin genleri ise, genellikle amca ve halalarının, dayı ve teyzelerinin dörtte bir genine eşittir.
Daha uzak akrabalıklarda bu oran, kardeş çocuklarında olduğu gibi sekizde bire düşmektedir.

Kan uyuşması çözüm müdür?

Akraba evliliğinde Kan uyuşmazlığı kan grubu ile değil kanınızdaki Rh faktörü ile ilgilidir. Yalnızca kadının Rh - , erkeğin ise Rh + olduğu durumlarda oluşabilir. Kan gruplarının uyuştuğu hallerde doğum sonrasında çocuklarda kalıtımsal hastalıklar görülmüştür.Erkekte bulunan Rh faktörünün genetik aktarımla ana karnındaki fetüste ortaya çıkması anne ile bebek arasında bir kan uyuşmazlığının ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Günümüzde akraba evliliklerinde en çok görülen hastalıklar; zekâ geriliği (fenilketonüri), Akdeniz Anemisi, Alzeimer, Parkinson, Huntington hastalığı ve nöron ölümüdür, özürlü ve ölü doğumlar da bu örnekler arsında sayılmaktadır.

Çocuk Doğmadan Önce Kalıtsal Bir Hastalığın Tanısı Konulabilir mi?

Gen analizi de denilen DNA analizi yöntemleriyle artık hamileliğin ilk üç ayında birçok hastalığın tanısı konulabilmektedir.
Genetik bilimin gelişmesi ile bazı hastalıklarda daha anne karnında müdahale çalışmaları hız kazanmıştır. Bebeğin anne karnında içinde yüzdüğü sıvıdan, ya da beslenmesini saglayan kordondan alınan sıvıların incelenmesiyle bir anormallik olup olmadığı % 93 oranında kesinleştirilebiliyor.

Yapılan testlerde, anne karnındaki bebeğin ense kalınlığı ölçülüyor. Bebeğin ensesinde fazla sıvı birikmesi, doğuştan zekâ geriliği anlamına gelen Down sendromunun habercisi olabiliyor.
Ayrıca bazı kromozom bozukluklarında ve doğumsal kalp hastalıklarında da bebeklerin ense kalınlığı artıyor. Bu çalışmalar ilerisi için umut veren gelişmelerle devam etmektedir.

MUTLULUĞUN SIRRI

Gerçeği söyleyin. Uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen hala birbirlerini delicesine seven, aşklarına ve partnerine gerçekten ve derinden bağlı olan çiftlerin şanslı olduğuna inanıyorsunuz. Ancak, bazı aşıkları çok mutlu eden, şanstan daha farklı bir şey yok mudur? Bu mutluluk sadece kadere ve tesadüflere bağlı olmaz değil mi?

Son 20 yıldır uzmanlar doyurucu ilişkileri gülümsemenin, ilginin, eleştirinin, üzüntülerin analizini yaparak ve psikolojik tepkileri baştan sona görüntüleyerek keşfetmeye çalışıyor. Sonunda da insanoğlu yeryüzüne indiği zamandan beri çözümlenmeyen aşk hakkında iki önemli gerçek ortaya çıkıyor: Bunlardan ilki sevgi ve saygı dolu bir ilişkinin ancak zaman içerisinde yavaş yavaş inşa edildiği, ikincisi ise her şeyin aşk tanrısı Eros un rast gele attığı okların yine yüreğimize tesadüfler sonucunda saplanmasına bağlı olmadığı.

Mutlu çiftler, ilişkinin, zamanın, farklılıkların ve çevrenin getirdiği her türlü probleme rağmen aralarındaki yakınlaşmanın bozulmasına izin vermez ve aralarındaki ateşi yıllar boyunca tutuşturarak farklı yollar arar. Aslında iyi bir ilişki yaşamanın yolu iyi bir aşka sahip olmak değildir. Doğru davranışlar, karşılıklı anlayış olmadığı sürece en büyük aşklar bile sönmeye mahkumdur. İyi bir ilişkiye sahip olmak için doğru tekniği bilmek ve bu birlikteliği sürdürmek için karşılıklı istek gerekir. Bundan sonra her şey gayet kolay ve düzenli olarak gelişir ve bitmek bilmeyen bir sonsuz aşka kavuşmak için almanız, gözden kaçırmamanız gereken birkaç ayrıntı;

BEYAZ ATLI PRENSLE PRENSES :

Karşınızdaki insanı gözünüzde çok fazla büyütmek, tavırlarını ve karakterini tartışmasız biçimde mükemmel olduğunu düşünmek, her yaptığının doğru, her söylediğinin yeryüzünde söylenmiş ve söylenebilecek en tatlı, en romantik söz olduğuna inanmak hataların en büyüğü olacaktır. Beyaz atlı prensin masallara özgü olduğunu anlayamamak ilişkinin ilk heyecanı geçtiği zaman bir kabus yaşamanıza neden olabilir.

Öptüğünüz prens bir gün küçüklüğümüzde en sık duyduğunuz öpüldüğünde kurbağadan prense dönüşen erkek masalının tam tersini gerçekleştirerek kara ve çirkin bir kurbağaya dönüşebilir.

MUTLU ÇİFTLERİN SORUNLARI :

Elbette mutlu çiftlerde birbirlerini zaman zaman sıkıcı görebilir ve birbirlerinden soğudukları zaman başka biri gibi davranabilirler. Ancak birine karşı delice bir öldürme isteği ile dolu olmak da o kişiyi sevmediğiniz anlamına gelmez. Günümüzde birçok çift en büyük çatışmayı farklı beklentilere sahip olmak yüzünden yaşadıklarını, en büyük zaferlere ise karşılıklı konuştuktan sonra beklentilerini daha makul düzeye çekmekle vardıklarını belirtiyor.

Evlilik ve birliktelik konusunda bir araştırma ofisinde çalışan Sharon Breen, "İlişkiler belirli dönemeçlerden geçer. Yaşadıkları ihtiraslı aşkların sonuna dek ilk gün ki gibi süreceğini düşünenler aşk söndüğünde kendilerini yarı yolda kalmış gibi mutsuz hisseder. Bir kere sahip olduğunuz büyük mutluluk gidince ve eşinizin mükemmel birey olmadığını anlayınca onunla anlaşmaya çalışırsınız ve onu hem iyi hem de kötü yönleriyle görmeye başlarsınız. Zayıflıklara, zaaflara sahip olmak ne mükemmellikten uzaklaşmaktır nede prenslikten kurbağaya dönüşmektir. Sonsuza kadar parlak olacağını düşündüğünüz her şeye güvenmek yerine dinlemeyi ve anlamayı öğrenmek zorundasınız."

TEŞEKKÜR EDERİN HAYATIM :

Aşk karşılıklı takdir gerektirir. Bu, eşinize iş ortaklarınızdan ve arkadaşlarınızdan daha farklı ve daha anlayışlı davranmak demektir. Ayrıca bir Pazar sabahı sizi uyandırmadan sizden daha erken kalkıp bir tepside hazırlayıp yatağa kadar getirdiği kahvaltı için teşekkür etmeniz ve "Ödülün örtünün altında" demeniz anlamına gelir . Romantik ve sihirli kelimelerin yanında zor bir anında " Seni anlıyorum." demek de aynı etkiyi yaratabilir. Bunu iyice düşünün. Günümüz ilişkilerinden kaç tanesi aynı sıklıkta yatakta çay içme veya sevgiliyi istasyona götürme gibi inceliklerle süsleniyor?

Psikiyatrist Dr.William Nagler, "Felaketi, afeti ve ölümü birlikte yaşarsınız ama günlük hayatta ve olağan bir davranış biçimi sergileyerek diş macununun kapağını açık bıraktığınız için yaşamayı başaramaya bilirsiniz. Genellikle tuvalet kapağını açık bırakmanız size kızmasına ve aşırı derecede öfkelenmesine yetecek bir sebep olabilir. Yere rasgele atılmış ve kirli sepetine kaldırılmamış çamaşır öbeği ölümcüldür. Küçük şeyler tansiyonun artması için çok doğal nedenlerden biridir" diyerek bu konuda aynı fikirde olduğunu belirtiyor.

BUNLARI KONUŞUN

Birbirinize hala ilk günkü kadar aşıksınız, cinsel yaşantınız inanılmayacak kadar iyi gidiyor ve bir an önce bebeğinizin olması için sabırsızlanıyorsunuz. Ancak uykularınız ve sevginiz bölünmeye başladığında, ilişkiniz bu olumsuzluklardan nasıl etkilenecek?

Bebek sahibi olmak, çiftlerin yaşayabileceği en güzel tecrübelerden biridir kuşkusuz. Ancak anne-baba olmanın sorumlulukları bebekten önceki eğlenceli, rahat ve heyecanlı yaşantıyı sık sık özlemle hatırlamanıza yol açabilir. Bebeğin doğumuyla ortaya çıkan evlilik sorunları da tıpkı diğer sorunlar gibi son derece normaldir. Yapılan araştırmalar, çiftlerin sadece yüzde 15'inin bebekleri doğduktan sonra kendilerini birbirlerine daha yakın hissettiklerini gösteriyor. Geri kalan yüzde 85'lik çoğunluk ise, geçici bile olsa bebeğin ilk zamanlarında karı-koca olarak yaşantılarının sekteye uğradığı fikrinde birleşiyorlar.

Yeni kurallar zorlayabilir

Çiftlerin büyük bir çoğunluğu bebekleri doğmadan önce mükemmel bir birliktelikleri olduğunu, istedikleri saatte istediklerini yapma özgürlüğü yaşadıklarını düşünürler. Gerçekten de istenerek ve planlanarak dünyaya getirilen bebekler bile psikolojik, fiziksel ve duygusal olarak anne-babalarının ilişkilerini zorlayabilirler.

Yeni anne-babanın eski yaşam tarzları ve bu tarzın getirdiği kurallar bebekle birlikte adeta yok olur. Belki de bu yüzden mükemmel bir birliktelik ve başarılı bir evlilik hayatı sürdüren çiftler anne-babalığa daha zor adapte olabilirler.

Nasıl alışacaksınız?

İyi ama bir daha dönüşü olmayan ve fazlasıyla özveri isteyen bu yeni röle nasıl alışacaksınız? Önünüzdeki dönemde hafta sonu ne yapacağınızdan çok bebeğinizin biberonlarını nasıl steril hale getireceğinizi düşünmeye başlayacaksınız.
İşin en zor kısmı anne-baba olmaya hazırlanmanın belli bir yolu olmayışıdır.
Tamamen gözleri kapalı olarak üstlendiğiniz bu rolü deneme-yanılma yöntemi ile kotarmak zorundasınız. Bu ilk dönemde anneler genellikle çevrelerinden büyük bir destek alırken, babalar kendilerini dışlanmış ve desteksiz hissedebilirler.

Yapılan araştırmalara göre kadınlar annelik rolünü, babaların babalık rolünü benimsediğinden daha kolay benimsiyorlar. Anneler genellikle bebekleri 6 aylık olup bir düzene oturduğunda sıkıntılarını atıp, kendi-lerine yine güvenmeye başlıyorlar. Erkeklerde ise bu alışma süreci 18 aya kadar uzuyor. Yeni babaların bir kısmı ise bebeklerini kıskandıklarını itiraf ediyorlar. Aradan birkaç yıl geçtiğinde yaptıklannın mantıksız ve şımarıkça olduğunu kabul etseler bile o dönemde anne ile bebek arasındaki yakın ilişkiyi kıskanmadan edemediklerini itiraf ediyorlar.

Bazı gerçekleri kabul edin

Yukarıda sözünü ettiğimiz olası gelişmelerden dolayı mükemmel giden evliliğinizi bir bebekle süslemeye karar verdiğinizde bazı gerçekleri kabul edip önünüzdeki yeni döneme hazırlanmanız gerektiğini unutmayın.

• Öncelikle ilişkinizin değişeceğini hem de çok değişeceğini kabullenin. Ancak bu değişim, mutlaka kötü bir değişim olmak zorunda değildir. Sadece yeni rolünüze alışmak için kendinize zaman tanıyın. Çocuklu arkadaşlarınızla sizleri bekleyen değişiklikleri görüşün.

• Ya da kendinize, gece uykunuzun, eşinizin ilgisinin bölünmesine hazır olup olmadığınızı sorun. Eşiniz yorgun, sıkıntılı veya sinirli olduğunda neler yapmanız gerektiğini önceden tasarlamaya çalışın.

• Bebeğiniz dünyaya geldikten sonra, birbirinize olan sevginizi eskisi kadar dışa vuramayıp, sık sık gösteremeyebilirsiniz. Ancak artık birbirinize duyduğunuz sevginin en büyük göstergesi karşınızda duruyor ve hayat onunla çok daha anlamlı bir hale geliyor.

Yeni bir düzen kurmalısınız...

Aranıza bir bebeğin katılmasıyla beraber yaşamınızda değişimler olması normaldir. Ancak bu arada kendinize de zaman ayırmalı ve eşinizle birlikte olmak için fırsatlar yaratmayı ihmal etmemelisiniz,

• Hem kendinize hem de eşinizle birlikte olmak için zaman ayırmalısınız. Bebeğinizi bir yakınınıza veya bakıcısına bırakarak eğlenmeye gitmeniz suçluluk duymanıza neden olmasın.

• Bebeğinizi yaşamınızın odak noktası haline getirmeyin. Bebeğin doğumundan önceki ilişkinizi canlı tutmak ve iletişim kurmak için gerekli zamanı yaratmalısınız.

• Fikir ayrılıklarınızın olması normaldir, ancak bebeğinizin yanında tartışmamaya özen gösterin. Bebeğiniz küçük olsa da ve kelimelerin anlamlarını bilmese de sesinizin tonu onu korkutabilir.

• Bebeğinizin sorumluluklarını eşinizle paylaşın. Belki eşiniz istediklerinizi tam olarak yerine getirmeyebilir, ancak yine de bu bebeğiniz ve bir çift olarak ilişkiniz açısından oldukça önemlidir.


EVLİLİK YAŞI

Yüksek Sağlık Şurası’nın son toplantısının gündemine alınan “Türkiye’de Kadın Sağlığı ve Anne Ölümleri” konusunda, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması (AÇSAP) Genel Müdürlüğü, “Türkiye’de Kadın Sağlığının ve Anne Ölümlerinin Durumu” konulu raporunu inceleyerek tavsiye kararı aldı.

AÇSAP’ın raporuna göre, Türkiye’de 15-49 yaş arasındaki kadınların sayısı yaklaşık 18 milyon. Üreme çağındaki kadınların yüzde 69’u halen evli, 45-49 yaş grubu kadınların yüzde 1.7’si hiç evlenmemiş. Türkiye’de her yıl yaklaşık 2 milyon gebelik oluşuyor, buna rağmen 1.5 milyon civarında bebek dünyaya geliyor. Türkiye genelinde ilk evlenme yaşı giderek yükselirken, 45-49 yaş grubu kadınlarda 18.4 olan ilk evlenme yaşı, 25-29 yaş grubundaki kadınlarda 20.4’e çıkıyor. Rapora göre, 20 yılda kadınların evlenme yaşı 2 yıl yükseldi.

Gebelikte sağlık kontrolü yaptıran anne adaylarının sayısı artarken, halen 3 gebeden birisi doğum öncesi bakım almıyor. Üreme çağındaki kadınların yüzde 68’inde gebelik açısından en az bir riskli durum bulunurken, gebelikte beslenme yeterli ve dengeli yapılmıyor. Son 30 yılda, ana-çocuk sağlığında önemli adımlar atıldığı saptanırken, bebek ölüm hızı binde 208’den binde 35’e, anne ölüm hızı ise yüzbinde 208’den yüzbinde 49’a düştü.

Yetkililer, düşüşe rağmen, saptanan kadın ölümlerinin oldukça yüksek bir düzeyde olduğunu belirtiyor. Anne ölümleri, bütün 12-55 yaş grubu kadın ölümlerinin yüzde 5.1’ini oluşturuyor. Anne ölümlerinin 34’ü “19 yaş ve altı” ve “35 yaş ve üzeri” gebelik ve doğum açısından riskli yaş gruplarında görülürken, ölümlerin yüzde 62.5’i kırsal veya şehirlerin yoksul kesimlerinde yaşanıyor.

Her 3 anne ölümünden birisi ilk gebelikte, diğeri ise 5. veya daha üzeri gebeliklerde görülüyor. Anne ölümlerinin yüzde 67’si’nin kanama, enfeksiyon ve toksemiden kaynaklandığı belirtilirken, bunların nitelikli ve düzenli doğum öncesi bakım ile kontrol altında tutulacağına işaret eden yetkililer, böylelikle 3 anne ölümünden 2’sinin kolaylıkla önlenebileceğini ifade ediyor.

Türkiye’de doğumların yüzde 72.5’i sağlık kuruluşunda, yüzde 26.7’si evde gerçekleşiyor. Bu oranlar Batı’dan Doğu’ya gidildikçe azalırken, Batı’da sağlık personeli yardımıyla gerçekleştirilen doğumların oranı yüzde 92, Doğu’da ise yüzde 52 olarak belirlendi.

YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI KARARLARI

Yüksek Sağlık Şurası’nın son toplantısında, “Türkiye’de Ana Sağlığı ve Ana Ölümleri” konusu görüşülerek, AÇSAP’ın raporu değerlendirildi. Şurada alınan tavsiye kararına göre, tüm kademelerde görev alan her türlü sağlık personelinin bilgi ihtiyaçları karşılanarak, gebe izlenimleri, doğum ve ölüm kayıtları başta olmak üzere tüm kayıtların düzenli ve tam olarak tutulması sağlanacak.

2002 yılında bu konuda ilgili bütün sektörlerin katılımıyla geniş kapsamlı bir kampanya ile konu gündemde tutulacak. Aile planlaması hizmetlerinden yararlananlara uygulanan malzemeler, kişilerin bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumlarından karşılanacak, sosyal güvencesi olmayan ve ödeme gücü bulunmayanların malzeme ihtiyaçları ise devlet tarafından temin edilecek.

ARKADAŞ MI SEVGİLİ Mİ?

En iyi arkadaşınızla sevgili olmak zordur çünkü:

Kaybedecek de kazanacak da çok şey olabilir! Arkadaşlığınız ne kadar eğlenceliyse, bunu romantik bir ilişkiye çevirme isteğiniz de o kadar artacaktır. Duyguların karşılıklı olmadığı, ilişkinin sürmediği takdirde kaybedecekleriniz ise arkadaşlığınızın değeriyle doğru orantılıdır. Eğer en iyi arkadaşınıza aşıksanız ve ilişkiniz iyi gitmezse, rahatlamak ve tavsiye almak için kimi arayacaksınız? Maalesef bu sefer en iyi arkadaşınızı arayamayacaksınız!

Yeni tanıştığınız bir insanla çıkarsanız ve işler yolunda gitmezse, o insanı bir daha görmeyerek sorunları çözebilirsiniz. Ama en iyi arkadaşınıza bunu yapamazsınız, çünkü o zaten yaşamınızın büyük bir parçasıdır.

En iyi arkadaşıyla sevgili olmak isteyenlere tavsiyeler:

Bu insanı çok iyi tanıdığınıza göre, daha önceki ilişkilerini de biliyorsunuzdur.
Hoşlandığı insanlara karşı çekingen mi davranıyor?
Hoşlandığı insanlara ne tür sinyaller veriyor?
Size bu sinyalleri verip vermediğine dikkat edin. Böylece sizden hoşlanıp hoşlanmadığını önceden anlayabilirsiniz...

Eğer sizin onu sevdiğinizin farkında olduğunu biliyorsunuz. Ancak onun ne düşündüğünden emin değilsiniz. Ona birkaç ipucu verin, ancak direkt olarak düşüncelerinizi açıklamayın. Böylece, onun size aşık olmaması durumunda daha az üzülürsünüz.

Diğer ilişkilerini izleyin. Sevgilileriyle ilişkileri kısa süreli mi oluyor? Belki de en iyi arkadaşınız, sizin istediğiniz gibi uzun süreli bir ilişkiye hazır değildir. Unutmayın, yürümeyen ilişkiler hakkında bilgi sahibi olmak, böyle bir ilişkiye girmekten daha iyidir.

Eğer arkadaşınıza onu sevdiğinizi söylemeye karar verdiyseniz, arkadaşlığınızı kumar masasına yatırmış olduğunuzu unutmayın. Ya arkadaşlığınıza zarar vereceksiniz ya da çok iyi tanıdığınız bir sevgiliye sahip olacaksınız! Kendinize şu soruyu sorun:

Hangisinden daha çok pişman olacaksınız?
Arkadaşlığınızı kaybetmekten mi, onunla daha da yakın olabileceğinizi hiçbir zaman öğrenememekten mi?

EVET DEMEYE HAZIR MISIN?

Evlenme teklif etmeden, ya da evlenme teklifine “evet” demeden önce ilişki, para, cinsellik ve aile konularındaki düşüncelerinizin uyuşmasına önem vermelisiniz. Bu dört önemli konuda dikkat etmeniz gereken noktalar...

İLİŞKİ AÇISINDAN...

Birbirinizden aldığınız tavsiyeler işe yarıyor, sizi daha mutlu ediyorsa...
Birbirinizin kararlarını onu mutlu etmek için bile olsa destekliyorsanız...
Tartıştıktan sonra kin tutmak yerine, sorunlarınızı dile getiriyorsanız...
Tartışmalarınızı, her ikinizi de mutlu edecek kararlara vararak çözümlüyorsanız...
İlişkinin çaba gerektirdiğinin farkındaysanız...
Birbirinize saygı duyuyor ve dinliyorsanız...

PARA AÇISINDAN...

Benzer harcama ve biriktirme alışkanlıklarına sahipseniz ve evlenince nasıl davranacağınız konusunda karara vardıysanız...
Fatura ödemeleri ve borç ödeme konusundaki tutumlarınız benziyorsa...
Eğer varsa, birbirinizin birikimlerinden ve borçlarından haberdarsanız...
Evlenince birikimlerinizi nasıl birleştireceğiniz konusunda anlaşmaya vardıysanız...
Benzer gelir ve harcama hedeflerine sahipseniz...

CİNSELLİK AÇISINDAN...

Cinsel konularda birbirinizle açık ve rahat olarak konuşabiliyor, isteklerinizi ve sorunlarınızı paylaşabiliyorsanız...
Doğum kontrolünün ikinizin de sorumluluğu olduğunun farkındaysanız...
Cinselliğe bakış açınız aynıysa...

AİLE AÇISINDAN...

Onun ailesiyle iyi anlaşabiliyorsanız...
İleride yaşamınızda birbirinizin ailesinin oynayacağı rolün farkındaysanız...
Evlendikten sonra ailede en çok önem vereceğiniz kişinin eşiniz olacağını düşünüyorsanız...
Önceki evliliğinizden çocuk sahibiyseniz, çocuğunuz ve evleneceğiniz insan iyi anlaşabiliyorsa...
Sadece evleneceğiniz insanın değil, onun ailesinin de sorumluluğunu alabileceğinizin farkındaysanız...

Eğer çoğunu “evet” olarak yanıtladıysanız, onunla evlenmeye hazır olduğunuza emin olabilirsiniz. Ancak çoğuna “hayır” ya da “bilemiyorum” yanıtlarını verdiyseniz, evlenmeden önce birbirinizi daha iyi tanımanız, ikiniz için de daha iyi olacaktır

KISKANÇLIK

Başarılı anlarınızı düşünün

Uzmanlar “Kıskançlığa kapıldığınızda, huzur içinde olduğunuz bir dönemi, severek yaptığınız bir işi anımsayın” diye öneriyorlar. Çoğumuz için kıskançlık, nabzımızda, soluğumuzda hissettiğimiz bir duygudur. O anı yaşayanlar bilir, insan sanki kilometrelerce koşmuş gibidir. Kimisi de “derinlere” dalar. Bir başkası karşısındakini didikler. Sinir küpüne dönerler, hatta şiddete başvuranlar vardır...

Tepkiniz nasıl olursa olsun, kendinizi kontrol edebilmek için yapmanız gereken, duygularınızı tanımaktır. Diyelim ki, aşırı kıskançlık duymaya başladınız... Bir an durup bu duygunun nereden geldiğini, daha önce aynı şeyleri ne zaman hissettiğinizi bulmaya çalışın. Hafızanızı şöyle bir yoklayın. Çocukken, annenizin çok istediğiniz halde bir başarınızda sizi övmediğini ya da kardeşlerinizi daha çok takdir ettiğini hatırlayacaksınız.

Kendinize güvenin

Şimdi de, yetişkin bir insan olarak edinmiş olduğunuz duygusal olgunluktan yararlanarak duygularınızı makul hale getirmeyi deneyin. Örneğin, kendinize şunu telkin edin: “Annem, güzel göründüğümü söylememiş de olsa, bunu muhakkak düşünmüştü.” Zaten asıl önemli olan, sizin şimdi güzel olduğunuza inanmanızdır. Özellikle kıskançlık-depresyon kısır döngüsüne düşmekte olduğunuzu farkettiğinizde atmanız gereken bir sonraki adım, elde ettiğiniz başarıları hatırlamaktır.

Özgüveniniz giderek azalıyorsa, huzur içinde olduğunuz bir dönemi, mutlu geçen bir tatili, severek yaptığınız bir işi anımsamanın tam zamanıdır. Hafızanızı tazelemek için fotoğraf, defter, kitap gibi anılardan yararlanabilirsiniz.

Başarılarınızı kaydedin

Hafızayı desteklemek için, başarılarınızın belgeleriyle dolu bir defter tutabilirsiniz. Güzel anılarla dolu bir kutuyu karıştırmak, sıkıntı ve umutsuzluklarınızı dağıtmanıza yardım edecektir. Sevdiğiniz şiirler, yakın arkadaşlarınızın fotoğrafları ya da tatillerde topladığınız deniz kabuklarıyla doldurabilirsiniz bu kutuyu. Kendi benliğinize yönelmekten, onu şımartmaktan korkmayın. Kıvanç duyduğunuz bir olayı anımsamanın tadını çıkarın.

Herkesin böyle bir anısı vardır. Birçok kişi çocuklarıyla övünür, onlar sayesinde hayatı daha hoş bulur. Bütün bunlar, kendinize biçtiğiniz değeri yükseltmenin, kötü bir döneminizde bile kendinizi iyi hissedebilmenin anahtarlarıdır.

Kıskançlık duymaya başladığınızda bunları hatırlamayı öğrenirseniz, davranış biçimlerinizi de değiştirmeniz mümkün olur. Eşinizle yolda yürürken, onun başka birine ilgi gösterdiğini görürseniz, hemen “düğmeye basıp” kendinizi çekici bulduğunuz bir anı hatırlayın ve kafanızdaki bu resmin bozulmasına izin vermeyin.

Açıkça konuşmaktan kaçmayın

Eğer eşinizin gözü sürekli karşı cinsin üzerindeyse, ona rahatsız olduğunuzu söylemek gerçekten gereklidir. Bazı kadınlar öfklerini hiç dile getirmezler. Kocaları da onları sıkanın ne olduğunu bilemezler. Bu yapıdaki kadınlar aynanın karşısına geçip iç çekerler.

Oysa bu mutsuzluğu dışına da yansıyacaktır. Unutmayın; kendinizi nasıl görüyorsunuz, dünya da sizi öyle görmektedir.

ALIŞVERİŞ LİSTESİ

Evlilik öncesi yapmamamız gereken belki de en önemli hazırlık çalışmasının bu olması lazım. Alınacak o kadar çok şey var ki. Toplu iğneden, beyaz eşyaya kadar her şey bu alışveriş listesine dahil olacaktır.

Tabii burada bütçe çok önemli. Alınacaklar ve yapılacaklar liste halinde çıkartılmalı ve yaklaşık bütçeleri hazırlanmalı. Böylece genel bir maliyet ortaya çıkar. Her zaman olduğu gibi evdeki hesap çarşıya uymasa da harcama kalemleri göz önünde olacaktır.

MEKAN SEÇİMİ

İlk olarak nasıl bir düğün töreni istediğinize karar verin. Aşağıda sizin için bir kaç seçenek hazırladık.

*Kır düğünleri
*Nikah + Kokteyl
*Bir Davet ( Evde ya da Restaurantta)
*Otel Düğünleri

KIR DÜĞÜNLERİ

Eğer bir organizasyon şirketinden yardım almayacaksanız, mekanı belirledikten sonra nasıl bir bahçe düzenlemesi istediğinize karar verin. Konsepte uygun masa, sandalye ve süslemeleri temin ettikten sonra ne tarz müzik çalınacağına karar verin ve düğüne giriş müziğinizi seçin. Eğer mümkünse önceden bir gün belirleyip bütün bunların provasını mekanda birebir yapın ve (varsa) eksiklikleri tamamlayın. Ayrıca düğünde giyeceğiniz ayakkabılarınızlada bir dans provası yapmayı unutmayın.

NİKAH + KOKTEYL

Öncelik olarak nikahınızın kıyılacağı salonu belirleyin ve altı ay önceden gün alın. Nikah sonrası vereceğiniz kokteylin kaç kişilik ve nerede olacağına karar verin. Kokteylde verilecek içkileri ve kanepeleri belirleyin. Kokteyl salonunun büyüklüğüne, kokteylin süresine göre düzenlemeleri yapın.

BİR DAVET (Evde ya da Restaurantta)

Daveti vereceğiniz yeri belirledikten sonra menüyü hazırlayın. Menüyü hazırlarken bütçenize ve damak zevkinize uygun olmasına özen gösterin. Yakınlık derecesine göre oturma düzenlemesini yapın. Nasıl bir müzik çalınmasını istediğinize karar verin. Danslı bir yemek istiyorsanız canlı müzik, daha sakin bir yemek istiyorsanız klasik müziği tercih edebilirsiniz.

OTEL DÜĞÜNLERİ

Otel düğünleri denince akla hep göz kamaştırıcı düğünler gelir. Eğer bir otel düğünü istiyorsanız ilk olarak oteli belirleyip, bütçenizi ona göre ayarlayın. Daha sonra otel yetkilileriyle görüşüp, düğün gününüze uygun bir tarih belirleyin. Şayet nikahınız da otelde kıyılacaksa, nikah memuruyla daha önceden görüşüp ortak bir tarihte anlaşmanız gerekiyor. Nikah bağlı bulunduğunuz ilçe dışında bir bölgede kıyılacaksa ilk önce kendi ilçenizin nikah dairesine başvurmanız ve oradan bir sevk kağıdı almanız gerekiyor.

HAZIRLIK PROGRAMI

Düğün öncesi hazırlık

Nikah tarihini belirledikten sonra doğru bir planlama yaparak önünüzdeki zamanı iyi kullanmalısınız. İşte hayatınızı kolaylaştıracak küçük bir takvim...

5 ay önce

*Evlilik törenini nerede yapacağınıza karar verin. Nikah dairesinde olacaksa gün alın.
*Nikahınıza davet edeceğiniz kişi sayısını belirleyin ve isimleri bir listede toplayın.
*Müstakbel eşinizle bütçenizi belirleyin.
*Uygun mekanları gezin.
*Gelinliğiniz için alternatif terzileri ve modaevlerini dolaşmaya başlayın.
*Eviniz için alışveriş yapmanın tam zamanı.

3 ay önce

*Düğün töreninizin planlanması için organizasyon şirketleri ile görüşmeye başlayın.
*Terzinizi ya da modaevinizi seçin.
*Damadın kıyafetine karar verin.
*Mönü konusundaki tercihinizi yapın.
*Düğün mekanındaki dekorasyonun nasıl olacağını kararlaştırın.
*Çiçekçi ve fotoğrafçılardan fiyat alın.
*Davetiye ve nikah şekerinizin nasıl olacağına karar verin.

2 ay önce

*Davet listesini yeniden gözden geçirin gerekli düzeltmeyi yapın.
*Davetiyelerinizi bastırın.
*Nikah şekerlerinin siparişini verin.
*Balayı rezervasyonunu yaptırın.
*Alışverişleri hızlandırın.

1 ay önce

*Nikah şahitlerini belirleyip, kendilerine haber verin.
*Davetiyeleri postalayın.
*Düğün günü ve balayı için gerekli olacakları yeniden gözden geçirin.
*Cilt ve vücut bakımı yaptırın.
*Pastanızın siparişini verin.
*Gelinlik provalarını bitirin.
*Yurtdışında balayı yapacaksanız, pasaport ve vize işlerinizi tamamlayın.
*Sağlık kontrolünden geçin.
*Kuaförünüzü, makyözünüzü belirleyin.

2 hafta önce

*Saç modelinize ve makyajınıza karar verdikten sonra bir kez deneyin.
*Gelin buketinizin siparişini verin.
*Gelinliğinizin son provasına gidin.
*Oturma planını hazırlayın.
*Düğün müziklerini seçin.
*İlk dansınızın provasını yapın.

Bir hafta önce

*Evinize yerleşin, önemli eksikleri giderin.
*Düğün töreni yerine gidin ve müstakbel eşinizle küçük bir prova yapın.
*Bekarlığa veda partisi vermek için ideal bir zaman.

1 gün önce

*Masaj yaptırıp rahatlayın.
*El buketinizin bozulmaması için son anda getirecek birini organize edin.
*Gelinliğinizle giyeceğiniz ayakkabıyı evde bir süre kullanıp yumuşatın.
*Geç yatmayın, uykunuzu almaya çalışın.

Düğün günü

*Ilık bir banyo yapın, rahatlayın.
*Saç ve makyaja, düğün saatinden önce gerekli zamanı ayırın.
*Nikah töreni saatinden bir saat önce nikahın kıyılacağı mekana gidin.
*Kendinizi rahat bırakın ve bu güzel günün keyfini çıkarın. Böylesine özel bir günü yaşamınızda kaç kere yaşayacaksınız ki!

SAĞLIK TESTLERİ

1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesi evlenmek üzere başvuran çiftlerden istenen belgeler arasında evlenmeye engel bir hastalıklarının olmadığına ilişkin bir sağlık raporunu da saymaktadır. Yine evlenmeye ilişkin yürürlükteki mevzuat arasında bulunan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 122. Maddesine göre de “evlenecek erkek ve kadınlar evlenmeden evvel muayeneye tabidir”.

Konuyu, önce bir yasal zorunluluk olmadığını kabul ederek ele alalım. Burada İnfeksiyon Hastalıkları (Bulaşıcı Hastalıklar) açısından “hekim kimliğimizle” yanıtını aramamız gereken iki soru ortaya çıkmaktadır:

1) Bir İnfeksiyon Hastalığı evlenmeye engel olabilir mi?
• Çiftten herhangi birinde bulunan bir infeksiyon hastalığını ve bunun olası sonuçlarını müstakbel eşi de bilip kabul ettikten sonra o çiftin evlenmesine engel olunması düşünülemez.

2) Evlenmeden önce çiftlere bir sağlık muayenesi (fizik muayene ve/veya laboratuar muayenesi) olma zorunluluğu getirebilir mi?
• Çiftten herhangi birinin, kendiliğinden istek belirtmedikçe (yani kendi rızası dışında, zorla, zorunlu olarak) bir sağlık muayenesinden geçirilmesi düşünülemez. Acaba yukarıda işaret edilen mevzuatı, bu iki soruya “hekim kimliğimizle” verdiğimiz yanıtlara uygun bir bakış açısıyla yorumlayabilir miyiz? Türk Medeni Kanunu’nun şart koştuğu sağlık raporunu verebilmek için bağlayıcı olan yasal düzenleme, Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun evlenmeye engel hastalıkları tanımlayan 123. Ve 124. Maddeleridir. Bu iki madde, evlenmeye engel hastalık olarak maraz-ı aklî dışında beş tane de infeksiyon hastalığını saymaktadır. (1) frengi, (2) bel soğukluğu, (3) yumuşak şankr, (4) cüzzam, (5) ilerlemiş sarî verem. Aslında, hasta isterse anlatacağı yakınmalarına göre, bir hekimin bu beş infeksiyon hastalığından kuşkulanması hiç de güç değildir. Daha sonra yapılacak fizik muayene ve gerekirse ilgili laboratuar muayenesiyle düşünülen tanı doğrulanır ya da dışlanır.

Burada herhangi bir yakınması olmayanlar açısından, sağlık raporu almak amacıyla yapılan bu başvuruyu eşlere bir danışmanlık hizmeti verme fırsatı olarak kabul etmek ve böylece kimi infeksiyon hastalıklarının belirtileri ve bulaşma yollarıyla ilgili bilgi vermek gerekir.

Yakınması olanlara yapılacak muayene için ise Umumi Hıfzısıhha Kanununun 122. Maddesinde gönderme yapılan 17 Ağustos 1931 tarihli “Evlenme Muayenesi Hakkında Nizamname” halen yürürlükte olan yasal düzenleme durumundadır. Bu Nizamnamenin (yönetmelik) 1. maddesinde evlenme muayenesinin meccanen (parasız-ücretsiz) yapılacağı belirtilmiştir. Burada muayene sözü ile kastedilen yalnız fizik muayene değildir ve yapılmasına gerek duyulursa ilgili laboratuar muayenesinin de parasız yapılacağı anlaşılmalıdır. Öte yandan yukarıdaki beş hastalıktan birini düşündürecek yakınması olduğunu belirtenlere yapılacak muayene aynı yönetmeliğin 4 ve 5. Maddelerinde erkek ve kadın için ayrı ayrı tanımlanmıştır. Esasen bu muayeneler inspeksiyona dayanmaktadır. Nitekim bu muayene için nasıl bir yol izleneceği yakınlarda yayınlanan Sağlık Bakanlığı Genelgesi’nden çıkartılabilir. Bu Genelgede “dıştan açıkça görülebilen muayene bulgusu yoksa sağlık raporu düzenlenmelidir” denmektedir.

Sonuç olarak evlenme için başvuranlardan istenen sağlık raporunda kişide yasal olarak evlenmeye engel olacak bir (infeksiyon) hastalığı olmadığına ilişkin kanıya kolayca ulaşılabilir. Bunun için yakınması olsun olmasın herkese bir takım rutin tarama testleri istenmesi (Sifilis, TB, HIV, HBV, HCV vb. infeksiyonlar açısından) doğru değildir. Başvuranlara danışmanlık hizmeti verilirken bulaşıcı bir hastalıktan kuşkulanılırsa ve/veya kişi kendisi isterse ilgili laboratuar muayenesi, ancak o taktirde yaptırılabilir.

SÖZ KESME

Bazı çiftler evlilikleri iki aile tarafından da onaylanınca söz yüzüğü takmayı tercih ediyorlar. Günümüzde kendi aralarında sözlenip yüzük takan gençler de var. Ama bazı çiftler, evlilikleri iki aile tarafından da onaylandıktan sonra söz yüzüğü takmayı tercih ediyorlar. Bunun için de ince bir yüzük seçiyorlar.

Sözlenmeye gerek duymayan ve doğrudan nişanı bekleyen çiftler de yok değil. Bu kararı ailelerinize danışarak alabilirsiniz.